Ey
hakikat yolcusu !
Bu
kitabımızda, İslam dini olarak gönderildiğini aklen ve naklen isbat
etmeye çalışacagız:
Ba'zı kimseler: " Din lüzumsuz bir kayıddır, insan bu alemde kimseye
mazarratı dokunmaksızın gitmelidir" derler.
Onlara cevaben : "O şekilde hayvanlar da vardır... ezcümle güvercinler
eşini, işini, aşını her mahlukdan iyi bilirler. Fakat hakiki insan bu
alemden bir güvercin gibi gelip gitmeğe razı değildir" denir.
Bu hususda Kudret şöyle buyurur:
"Ey beşer! Asli vatana sefer hazırlıklarının,
suri hayatın vazifelerinin edasına şerefli bir suretde çalış! Sözlerin
işlerine uygun ve her ikiside ilahi kanunların idaresi altında bulunsun.
Asli necabetinden sapma! Yeter bu gaflet ve
dalal ! Sani'ına secde etmeyi git de canavarlardan öğren! Mufassal bir
kitab olan şu kainata bak! Her zerresinde niam-ı ekmeli gör! Hiçbir
şey yok ki, bir nur, bir ziya-ı irade, parlak bir hikmetle dolu olmasın.
Bu nizam-ı alem her yerde, her lisan ile: Bir seadet-i ebediyye vardır,
diye bağırıyor."
Ey beşerriyet! Din nasıl lüzumsuz bir kayıd
olabilir? Filhahika:
Fıtrat : Oluş,
Tabiat : Diziliş,
Din de : O oluş ve dizilişin intizamıdır.
Kulağını aç, işit ! İşte yaşıyorsun ve dünün,
bugün için rü'ya, bugününde yarın için rü'ya olduğunu görüyorsun. O
halde zavallı kalıbını tatmin edemeyen şu dünya, Alem-i Emir'den olan
suh-ı sultaniyi nasıl tatmin edebilir? Binaen'aleyh onu tatmin edecek
bir ebediyyetin vücudu zaruridir. Bu ebediyyet olmazsa o zaman hilkat
abes olur ve Allah'ın rahmet, mağrifet, adalet sıfatları inkar edilmiş
olur.
Halbuki aşk ve muhabbet, rahmetin suretidir
ve bunlar rahmetin vücudünü parlak bir güneş gibi gösterir... İşte bütün
bunları insana din bildirir.
Hem dikkat et! Ruhun, akıl ile izdivacından
bir çocuk hasıl olur, adına "vicdan" denir.
O çocuğun ağlamasını dinlersen daima " ebed ebed ..." sedasını
işitirsin...
Hulasa, bütün enbiyanın, bahusus resullerinin seyyidi Hazret-i Muhammed'in
haber verdiği bir Alem-i Mead ve orada kurulacak bir mahkeme-i dad,
zalimin "eyvah", mazlumun "oh" diyeceği bir gün
var.
Bir gemide seyahat ederken bakarsınız ki hava durgun, deniz sakindir.
Siz bu havayı çok güzel gördüğünüz halde, deniz ilminde mahir olan kaptan,
ba'zı alaim-i cevviyyeden dehşetli bir fırtına kopacağını keşfeder,
tehlikeden sakınmak için gemiyi hemen bir sahile yaklaştırmak ister.
Bu işten anlamayan gaafil yolcular ise: " Canım bundan iyi hava
mı olur? Hiçbir şey yok, kaptanın keyfi öyle istiyor, yahud sahilde
bir çıkarı var, bizi zorla oraya yaklaşdırmak istiyor" diye söylenirler.
Fakat mütebahhir kaptan, gemiyi sahile ulaşdırır ulaşdırmaz çok geçmeden
fırtına kopar. O vakit de "eyvah" diye hayıflanılır.
İşte mearif-i ilahiyye denizlerinin büyük kaptanları
olan arifler de, şu mükevvenata bakarak, Alem-i Ahıretde vuku' bulucak
olan hali bilerek; zahirin batına avdet ve rücu'unu, nihayet "haşr"
denilen çok büyük bir hadisenin meydana gelip, alemin başına bir kıyamet
kopacağını ve bu fırtınanın neticesinde ikinci alemin açılacağını haber
verirler.
Nasıl ki havanın rakit, denizin sakin olduğunu görerek: "Bir şey
olmaz" diyen sefine sekenesi neticede muzhamil olacağından haberdar
değilse, işte bu dünya gemisinde de ahiret dalgasından haberdar olmayıp
muzmahil olan çok gaafiller vardır... Onlar Cenab-ı Hakk'ın en büyük
ve parlak bir buhran-ı vahdeti ve tecelli-i merhamet ve nakş-ı nezihi
bulunan hayatdan bihaberdirler. Halbuki o hayatın ince ipliği, öyle
bir yerin üzerine getirilmiştir ki adına: " Husran-ı ebedi gayyası"
denir.
Onun için ömrünün geçmiş olan dakikalarının
Kudret tarafından bilenmiş keskin bir kılınç olduğunu bil, her dakikanın
o hakiki hayat ipliğini kesmek için vurduğunu anla !
İşte bu hali görüp de tüyler ürpermeden, etrafına belih belih bakan
adam ancak " Din müessesesi lüzumsuz bir kayıddır" diyebilir.
Zira o kuyunun etrafında tutunacak bir şey olarak ancak DİN vardır.
Ve dünyada da belli başlı altı din vardır:
1-Zerdüşt,
2-Brahma,
3-Buda,
4-Yehudiyyet,
5-Hristiyaniyyet,
6-İslamiyyet.
Bu edyan içerisinde vahdaniyyet-i İlahiyyeyi i'lan
eden yegane din : Din-i Celil-i İslam'dır.
Aklı ve naklı ve tecrübı ma'lumatın mecmuundan çıkarılan en son netice
de: Her şey'in aslı, merci'ı, meadı olan Cenab-ı Hakk'ın bizzarure "Vahid"
ve "Ehad" olmasından ibaretdir.
Binaberin bir dine "hak" dedirtecek asli şeraitden en mühimmi
ve birincisi: Zat-ı Mutlak'ı bilmek, bulmak aşkıdır.
İnsan asude kaldığı zaman, bu kitab-ı kainat içerisinde kendisinin büyük
bir ayet olduğunu görerek: " Ben kimim ? Nereden geldim ? Ne olacağım?
Bu alemde ne gibi vazife ile mükellefim? Buradan nereye götürüleceğim?
diye kendisine bir sual tevcih etdiği vakit, din müessesesine yaklaşdığı
anlaşılır. Zira bu suallerin cevabını ancak din müessesesi verir...
|