Yeşil Hoca

Sureler
Muhyeddin-i Arabi Eserler Varını Allah'a Sat

 

SÛRE-İ FÂTİHA
Bismillâhirrahmânirrahıym
(1) Elhamdü lillâhi rabbi'l- âlemiyne. (2) Errahmânirrahıymi. (3) Mâliki yevmiddiyni. (4)İyyâkena'büdü ve iyyâke neste'ıynü. (5) İhdinassırâtal müstekıyme. (6) Sırâtalleziyne en'amte aleyhim. (7) Ğayril mağdûbi aleyhim ve leddâlliyne.

1. ( Elhamdü lillâhi rabbil'âlemiyne. )

     Bil'umum mevcûdât ve zerrât-ı kâinatdan akvâlen, ef'âlen sâdır olan bilcümle mehâmid ve senâyâ-i nâmütenâhî, makam-ı rubûbiyyete tenezzül-i sübhânîsiyle tenezzül eden, âlemînin Rabbisi olan Allah'a mahsusdur.
İnsan kendisinin büyük bir âlem olduğunu ve kendisinde mevcud vâridâtı düşünerek: "Ben kimim? Nereden geldim? Nereye götürüleceğim? Gelmemde, gitmemde ihtiyârım yok..." diye tefekkür etmesi, Makam-ı Âdemiyyete kadem basınca teklif vâki' olur: " Aslını teharrî et" emri verilir. Bu teharrîye de hamd ile başlanır.
Lisân-ı hamd üç türlüdür:
a. Lisânü'l-insânî ile hamd,
b. Lisânü'r-rûhanî ile hamd,
c. Lisânü'r-rabbânî ile hamd.

   a. Lisânü'l-insânî ile hamd:
Avâmın hamdidir ki: Allah'ın ni'metlerine karşı yapılan hamddir. Hakkın o ikrâmını kalbi ile tasdik edecek, onun yerli yerine sarfedecek.
   b. Lisân-ı rûhâni ile hamd:
Havassın hamdidir ki: Zikr-i kalb ile olur. Bu suretle o kimsenin hâli terbiye edilir, ef'âli tezkiye edilir.
   c. Lisân-ı Rabbâni ile hamd:
Ârifin hamdidir.
Dikkat edin mü'minler!
Hamd'de, senâ da çok mühim incelikler vardır:
Ehl-i muhabbet hamd ederler. O hamdler ile envâr-ı mükâşefâta nâil olurlar.
Ehl-i ma'rifet hamd ederler: Cemâl-i müşâhedâta nâil olurlar.
Hulâsa hamd etmek: Vacib Teâlâ hazretlerinin zâtını senâ etmekdir. Onun içün hayatın evveli de (hamd), sonu da (hamd) dir.(Ve âhirü da'vâhüm enil hamdü lillâhi rabbil 'âlemiyn.)
Senâ ise: Ma'rifetin fer'idir. Ya'ni Allahü Teâlâ'nın zâtına lâyık olan ta'zimâtı kimse lâyıkıyla bilemez, tâkat getiremez. Binaenaleyh hamd ü senâ: Zâtı ile, sıfâtı ile, efâli ile mahlûkatı mertebe mertebe meydâna getirip, imdâd eden Rabbülâlemiyn'e mahsusdur. İmdad da O'ndandır.
Rabbü'l-âlemiyn'dir: Mü'minlerin kalbini, sabr u ihlâs ile, sıdk u vefâ ile terbiye eder.
Rabbü'l-âlemîn'dir : Ârifînin kalbini fikrü ibretle terbiye eder.
Rabbü'l-âlemîn'dir : Eşbâhı, vücûd-ı niam ile terbiye eder.

2. (Errahmânirrahıymi.)

     Âlemi halkeden Rahmân, halk etdiğine imdâd eden Rahıym O'dur.
Rahmân : İsm-i Kadem.
Rahıym : İsm-i Beka.
Cenâb-ı Hak: "Bir kimse: (Elhamdü lillâhi rabbi'l âlemiyn) dese, bana hamd etmiş, (Errahmânirrahıym) dese, beni senâ etmiş olur" diye ferman buyuruyor.

3.(Mâliki yevmiddiyni.)

     Ham ü senâ: din gününün sâhibinedir. Din gününün sâhibi, yevm-i cezânın mâliki Allah'dır. Yevm-i kıyâmet: Haşır ve neşr'dir ki, o da yevm-i hesabdır. Her sınıfın maksadları, himmetleri hesab edilen gündür.
Evet.. âriflerin vech-i kerîme nazar etdikleri, erbâb-ı muâmelâtın hasenât ile karşılaşdıkları ,zalemenin tecelliyyât-ı kahriyyede kaldıkları gündür.
O günde bu âlemde kullandığımız cüz-i tasarruflar mülgadır. O günde izn-i tam yalnız: Makam-ı Mahmûd'un sâhibi, (Ve lesevfe yu'tıyke rabbüke feterdâ) fermânının mazharı Zât-ı Muhammedî'den (S.A.V) başkasına verilmemişdir.
İmdi: İstiklâl-i rûhu ve neşâtı i'lân eden, evvelâ ibadet, sonra yardım istemeğe işâret eden âyetler geliyor:

4.(İyyâke na'büdü ve iyyâke neste'ıynü.)

      Yâ Rabbi ! Her hususda yardımı senden dilenir ve senden aldığımız varlıkla ancak sana ibâdet ederiz. İbâdetimiz bizim varlığımızla değildir. Havl ü kuvvet senindir. Sen yardım etdin de sana kulluk etdik. Biz senin fazlına bakıyoruz, amellerimize bakmıyoruz. Ne muâmelâtımıza bakıyoruz, ne mükâfat taleb ediyoruz. Ancak sana kulluk ediyoruz. İnâyetinin ziyâdesini istiyoruz. Bütün garazlardan ve alâkalardan soyunduk. Bu hâlimizde bize yardım et. Bu hâlimizin devamını yalvarıyoruz. Emrinle kulluk ediyoruz, fazlınla yardım dileniyoruz. Bütün varlık geçici, sen bâkîsin.
     Ey hakikat yolcusu!
Allah'a kulluk dört türlü olur:
1.Rağbet ile, 2.Rehbet ile, 3. Hayâ ile, 4. Muhabbet ile.

   Efdal-i teabbüd muhabbet ile olandır. İşte tevhid, bu âyetin ameliyle olur. İstiâne Hazret-i Risâlete tamâmıyle bağlanmadıkça olmaz.

5.(İhdinassırâtal müstekıyme.)

     Yâ Rabbi! Bizi doğru yola yola bilfi'il hidâyet kıl. Senin murâdın ne ise ona hidâyet et. Zirve-i tevhidine giden yolu ihdâ etmeni dileniriz.
Ey tâlib!
Zirve-i tevhide nasıl yol bulunur?
Nefsini terketmekle. Zîra her sıfat bir kalın perdedir. O sıfatlardan çık, sıfât-ı ilâhiyyede yok ol, o vakit zirve-i tevhide çıkarsın.
Hidâyet üç kısımdır:
  A. Hidâyet-i âmm: Cenâb-ı Hakk'ın; bütün hayvânâtın menâfi'ini celb, mazarratını def' husûsundaki hidâyeti.
  B. Hidâyet-i hass: Mü'minin cennete hidâyeti.
  C. Hidâyet-i ehass: Hidâyet-i hakikiyyedir ki; kendi vücûdünde hayretde iken Cenâb-ı Hakk'ın sana olan tecellisi,
Nitekim Cenâb-ı Hak, Habîb-i Edîbine şöyle buyurmuşlardır: (Ve vecedeke dâllen fehedâ): " Habibim! Kendi vücûdünde hayretde iken beni taleb ettin de benim fazlımı buldun."
Yine hidâyet: (Kul inne hüdallâhi hüvel hüdâ) nazm-ı kerîminde beyan buyurulan hidâyetdir.
Nazm-ı kerîm'in ma'nâ-i işârîsine nazar edecek olursak:
Sırât-ı müstekıym iki nev'idir: Biri cennete giden sırât-ı müstekıymdir ki: (Vallâhü yed'û ilâ sırâtın müstekıym) ferman-ı sübhânîsi bunu i'lân eder. Bu yol Sâbikıynin hakkıdır. Burada mütâbaat-ı Muhammediyyede kemâle erenler içün şühûd-ı cemâl ve celâl vardır.
Ni'mete nâil olmak yolunu istemek: Hidâyet-i fıtratda rûhumuza serpilen nûru istemektir. O vakit ni'met-i hakikiyye keşfolur, envâr-ı hidâyete nâil, kalbler âsâr-ı velâyete sâhib olmuş olur. O vakit şeytan, kederinden kaçmaya başlar.
İşte o zaman insan: "Ya Rabbi ! Fazl kapıların açılsın, eltâf-ı sübhâniyyen, cezebât-ı rahmâniyyen tahsîl olunsun, o nûru göreyim " der.

6. (Sırâtalleziyne en'amte aleyhim.)

     O yol ki; enbiyâ, şühedâ, sıddıyklar ve kâmilînin sırâtıdır, keşf-i hakikat yoludur, ma'rifet, hüsn-i edeb menzilidir, onlara ihsân etmişsin.

7. (Ğayril mağdûbi aleyhim ve leddâlliyne)

     Gadabına müstehak olanlardan dalâletde kalanlardan, eltâf-ı rubûbiyyetini unutanlardan, tahkikı bırakıp, taklidde kalanlardan, ubûdiyyet kapısından kovulanlardan, mekr ü istidrâca mazhar olanlardan olmamayı yalvarırız.