SÛRE-İ
FÂTİHA
Bismillâhirrahmânirrahıym
(1) Elhamdü lillâhi rabbi'l- âlemiyne. (2) Errahmânirrahıymi. (3) Mâliki
yevmiddiyni. (4)İyyâkena'büdü ve iyyâke neste'ıynü. (5) İhdinassırâtal
müstekıyme. (6) Sırâtalleziyne en'amte aleyhim. (7) Ğayril mağdûbi aleyhim
ve leddâlliyne.
1. (
Elhamdü lillâhi rabbil'âlemiyne. )
Bil'umum mevcûdât ve zerrât-ı kâinatdan
akvâlen, ef'âlen sâdır olan bilcümle mehâmid ve senâyâ-i nâmütenâhî,
makam-ı rubûbiyyete tenezzül-i sübhânîsiyle tenezzül eden, âlemînin
Rabbisi olan Allah'a mahsusdur.
İnsan kendisinin büyük bir âlem olduğunu ve kendisinde mevcud vâridâtı
düşünerek: "Ben kimim? Nereden geldim? Nereye götürüleceğim? Gelmemde,
gitmemde ihtiyârım yok..." diye tefekkür etmesi, Makam-ı Âdemiyyete
kadem basınca teklif vâki' olur: " Aslını teharrî et" emri
verilir. Bu teharrîye de hamd ile başlanır.
Lisân-ı hamd üç türlüdür:
a. Lisânü'l-insânî ile hamd,
b. Lisânü'r-rûhanî ile hamd,
c. Lisânü'r-rabbânî ile hamd.
a.
Lisânü'l-insânî ile hamd:
Avâmın hamdidir ki: Allah'ın ni'metlerine karşı yapılan hamddir. Hakkın
o ikrâmını kalbi ile tasdik edecek, onun yerli yerine sarfedecek.
b. Lisân-ı rûhâni ile hamd:
Havassın hamdidir ki: Zikr-i kalb ile olur. Bu suretle o kimsenin hâli
terbiye edilir, ef'âli tezkiye edilir.
c. Lisân-ı Rabbâni ile hamd:
Ârifin hamdidir.
Dikkat edin mü'minler!
Hamd'de, senâ da çok mühim incelikler vardır:
Ehl-i muhabbet hamd ederler. O hamdler ile envâr-ı mükâşefâta nâil olurlar.
Ehl-i ma'rifet hamd ederler: Cemâl-i müşâhedâta nâil olurlar.
Hulâsa hamd etmek: Vacib Teâlâ hazretlerinin zâtını senâ etmekdir. Onun
içün hayatın evveli de (hamd), sonu da (hamd) dir.(Ve âhirü da'vâhüm
enil hamdü lillâhi rabbil 'âlemiyn.)
Senâ ise: Ma'rifetin fer'idir. Ya'ni Allahü Teâlâ'nın zâtına lâyık olan
ta'zimâtı kimse lâyıkıyla bilemez, tâkat getiremez. Binaenaleyh hamd
ü senâ: Zâtı ile, sıfâtı ile, efâli ile mahlûkatı mertebe mertebe meydâna
getirip, imdâd eden Rabbülâlemiyn'e mahsusdur. İmdad da O'ndandır.
Rabbü'l-âlemiyn'dir: Mü'minlerin kalbini, sabr u ihlâs ile, sıdk u vefâ
ile terbiye eder.
Rabbü'l-âlemîn'dir : Ârifînin kalbini fikrü ibretle terbiye eder.
Rabbü'l-âlemîn'dir : Eşbâhı, vücûd-ı niam ile terbiye eder.
2. (Errahmânirrahıymi.)
Âlemi
halkeden Rahmân, halk etdiğine imdâd eden Rahıym O'dur.
Rahmân : İsm-i Kadem.
Rahıym : İsm-i Beka.
Cenâb-ı Hak: "Bir kimse: (Elhamdü lillâhi rabbi'l âlemiyn) dese,
bana hamd etmiş, (Errahmânirrahıym) dese, beni senâ etmiş olur"
diye ferman buyuruyor.
3.(Mâliki
yevmiddiyni.)
Ham ü senâ: din gününün sâhibinedir. Din
gününün sâhibi, yevm-i cezânın mâliki Allah'dır. Yevm-i kıyâmet: Haşır
ve neşr'dir ki, o da yevm-i hesabdır. Her sınıfın maksadları, himmetleri
hesab edilen gündür.
Evet.. âriflerin vech-i kerîme nazar etdikleri, erbâb-ı muâmelâtın hasenât
ile karşılaşdıkları ,zalemenin tecelliyyât-ı kahriyyede kaldıkları gündür.
O günde bu âlemde kullandığımız cüz-i tasarruflar mülgadır. O günde
izn-i tam yalnız: Makam-ı Mahmûd'un sâhibi, (Ve lesevfe yu'tıyke rabbüke
feterdâ) fermânının mazharı Zât-ı Muhammedî'den (S.A.V) başkasına verilmemişdir.
İmdi: İstiklâl-i rûhu ve neşâtı i'lân eden, evvelâ ibadet, sonra yardım
istemeğe işâret eden âyetler geliyor:
4.(İyyâke na'büdü ve iyyâke neste'ıynü.)
Yâ Rabbi ! Her hususda yardımı senden
dilenir ve senden aldığımız varlıkla ancak sana ibâdet ederiz. İbâdetimiz
bizim varlığımızla değildir. Havl ü kuvvet senindir. Sen yardım etdin
de sana kulluk etdik. Biz senin fazlına bakıyoruz, amellerimize bakmıyoruz.
Ne muâmelâtımıza bakıyoruz, ne mükâfat taleb ediyoruz. Ancak sana kulluk
ediyoruz. İnâyetinin ziyâdesini istiyoruz. Bütün garazlardan ve alâkalardan
soyunduk. Bu hâlimizde bize yardım et. Bu hâlimizin devamını yalvarıyoruz.
Emrinle kulluk ediyoruz, fazlınla yardım dileniyoruz. Bütün varlık geçici,
sen bâkîsin.
Ey hakikat yolcusu!
Allah'a kulluk dört türlü olur:
1.Rağbet ile, 2.Rehbet ile, 3. Hayâ ile, 4. Muhabbet ile.
Efdal-i teabbüd muhabbet ile olandır. İşte tevhid,
bu âyetin ameliyle olur. İstiâne Hazret-i Risâlete tamâmıyle bağlanmadıkça
olmaz.
5.(İhdinassırâtal müstekıyme.)
Yâ Rabbi! Bizi doğru yola yola bilfi'il
hidâyet kıl. Senin murâdın ne ise ona hidâyet et. Zirve-i tevhidine
giden yolu ihdâ etmeni dileniriz.
Ey tâlib!
Zirve-i tevhide nasıl yol bulunur?
Nefsini terketmekle. Zîra her sıfat bir kalın perdedir. O sıfatlardan
çık, sıfât-ı ilâhiyyede yok ol, o vakit zirve-i tevhide çıkarsın.
Hidâyet üç kısımdır:
A. Hidâyet-i âmm: Cenâb-ı Hakk'ın; bütün hayvânâtın menâfi'ini
celb, mazarratını def' husûsundaki hidâyeti.
B. Hidâyet-i hass: Mü'minin cennete hidâyeti.
C. Hidâyet-i ehass: Hidâyet-i hakikiyyedir ki; kendi vücûdünde
hayretde iken Cenâb-ı Hakk'ın sana olan tecellisi,
Nitekim Cenâb-ı Hak, Habîb-i Edîbine şöyle buyurmuşlardır: (Ve vecedeke
dâllen fehedâ): " Habibim! Kendi vücûdünde hayretde iken beni taleb
ettin de benim fazlımı buldun."
Yine hidâyet: (Kul inne hüdallâhi hüvel hüdâ) nazm-ı kerîminde beyan
buyurulan hidâyetdir.
Nazm-ı kerîm'in ma'nâ-i işârîsine nazar edecek olursak:
Sırât-ı müstekıym iki nev'idir: Biri cennete giden sırât-ı müstekıymdir
ki: (Vallâhü yed'û ilâ sırâtın müstekıym) ferman-ı sübhânîsi bunu i'lân
eder. Bu yol Sâbikıynin hakkıdır. Burada mütâbaat-ı Muhammediyyede kemâle
erenler içün şühûd-ı cemâl ve celâl vardır.
Ni'mete nâil olmak yolunu istemek: Hidâyet-i fıtratda rûhumuza serpilen
nûru istemektir. O vakit ni'met-i hakikiyye keşfolur, envâr-ı hidâyete
nâil, kalbler âsâr-ı velâyete sâhib olmuş olur. O vakit şeytan, kederinden
kaçmaya başlar.
İşte o zaman insan: "Ya Rabbi ! Fazl kapıların açılsın, eltâf-ı
sübhâniyyen, cezebât-ı rahmâniyyen tahsîl olunsun, o nûru göreyim "
der.
6. (Sırâtalleziyne en'amte aleyhim.)
O yol ki; enbiyâ, şühedâ, sıddıyklar ve
kâmilînin sırâtıdır, keşf-i hakikat yoludur, ma'rifet, hüsn-i edeb menzilidir,
onlara ihsân etmişsin.
7. (Ğayril
mağdûbi aleyhim ve leddâlliyne)
Gadabına müstehak olanlardan dalâletde
kalanlardan, eltâf-ı rubûbiyyetini unutanlardan, tahkikı bırakıp, taklidde
kalanlardan, ubûdiyyet kapısından kovulanlardan, mekr ü istidrâca mazhar
olanlardan olmamayı yalvarırız.
|