Ey
insanoğlu !
Arazi-i kalbine ma'rifet ağacı dikilen,
ihsan-ı ilahi bulutlarının rahmetiyle sulanan, ünsü muhabbet yemişi
veren vücudun sahibi olan kimse: Bu büyük kitab-ı kainatı okumaya başladığı
vakit, bütün ma'nasını dehşet kaplar.
O kitabın bir ayeti olan kendisini de okumaya başladığı zaman, hayretle
düşünceye dalar. Dünyaya karşı ibret gözü açılır, ahirete karşı da intizar
gözü açılır ... Sahte varlığı erimeye başlar... Kendisininin gelmede,
gitmede ihtiyarı olmadığını, bir cebheden çok aciz, bir cebheden de
Cenab-ı Hakk'ın birçok sıfatlarını gösteren bir ayine-i alem olduğunu
görür.
"Ben kimim?" der.
"Niye geldim?" der.
"Ne olacağım?" der.
"Nereye götürüleceğim ?" der.
Okuduğum müsbet ilim; buraya geldiğimden haber veriyor, fakat nereden
geldiğimi söylemiyor, öleceğimi haber veriyor, fakat öldükden sonra
ne olacağımdan bahsedemiyor, der.
Beşeriyyete bakar, bunların hepsi bir yolun yolcusu, şafak vakti, fecir
kalemi semaya " bu alemde durmak, oturmak yokdur" diye yazısını
yazıyor, diye düşünüyor.
Evet, her zerre hareketde!..
Herkes gidiyor...
Kimi, nedamet ayağı ile yürüyor ...
Kimi, tevekkül ayağı ile yürüyor ...
Kimi, heybet ayağı ile, kadem-i vefa üzerine yürüyor ...
Kimi, şevk ayağı ile yürüyor ...
Kimi, müşahede ayağı ile yürüyor ...
Kimi, yürüdüğünün farkında olmadan yürüyor!
Kimi, sırr-ı maiyyete talib, Allah'ı sevenden maadasından alakısını
kesmiş yürüyor ...
Kimi, Mevlası ile arasındaki hicabı kaldırmaya çalışıyor ...
Kimi arif olmuş, da'vasız yürüyor ...
Kimi muhib olmuş şekvasız yürüyor ...
Kimi aşık olmuş, ma'şukunu gördüğü vakit gözü açılıp kapanmadan yürüyor
...
Kimi, rıza gülistanından teslim kokusunu almaya çalışarak yürüyor ...
Kimi, Kabe-i hakikate vasıl olmak için gönül cezbesi caddesini tutmuş
yürüyor...
Kimi, ayağından çıkan aşk ateşi ile yol alıyor ...
Kimi, dalalet rüzgarına tutulmuş, yolunu kaybetmiş, masıyet dikenliğine
saplanmış, taatin sıcaklığının, masıyetin soğukluğunun farkında olmadan,
Hazret-i Muhammed'in izini gösteren "sünnet" rehberine, o
muazzam pusulaya bakmadan, Fahr-i Alem'in merhameten ayak basacak yerlere
rekzetdiği semavi işaretleri görmeden yürüyor. Netice olarak karlı alışverişi
görmüyor.
Ey hakikat yolcusu !
Her şey'in fani olup kaybolduğunu ve elinden
çıkdığını görüyorsun. Acaba bunu bakiye tebdil edip varımın elimden
çıkmamak çaresi yok mu diye düşünme. Tahir ol, hazır ol, Kur'an-ı Mübin'in
kapısını çal ! Onun sınesine kulağını koy !
Allah'ın sana müşteri olduğunu duy !
"İnnallaheştera minel mü'miniyne
enfüsehüm ve emvalehüm bienne lehümül cennete"(9'uncu sure: Tevbe,
ayet: 111) ayet-i celilesine dal ! Anlayarak oku ! Cenab-ı Hakk'ın kerem
ve atıfetiyle sana nasıl müşteri olduğunu işit !
Bak ne diyor:
"Kulum! Seni en mükemmel bir fabrika
olarak, birçok aletlerle tezyin ederek halketdim. Şimdi elinizde olan
emanetimi bana satınız. Ben birinize bin veren Allah'ım, meydan-ı şühudda
esen bu fırtınalı sahnede bu muazzam fabrikayı idare etmek çok güç olduğunu
anlayınız, onun ne büyük masrafla döneceğini düşününüz, geliniz bunun
Bana satınız. Binaen'aleyh bunu Bana satar,
Ben sizin namınıza işletip karını da size için ne geniş kazanç olacağını
bilin."
İşte Cenab-ı Hak böyle i'lan ediyor.
Ey mü'min,, dikkat et!
Demek oluyor ki varını Allah'a satarsan kar içinde kar olduğu meydanda.
Eğer satmazsan, esasen görüyorsun ki hiç kimse elindeki malı muhafaza
edemiyor. O halde bihude gidecek yerde neye Hakk'a satmıyorsun ? Faniyi
ibka etmenin çaresine bakmıyorsun ?
Ömrünün dakikaları birer tohumudur. Bunları Hakk'a satar isen, zahiren
fena bulur, çürür amma, alem-i bekada seadet çiçekleri açar.
Bu ne büyük bir kardır! Cennet gibi bir fiyat veriliyor! Bu ne muazzam
bir ticarettir.
Her a'zanın, hassalarının kıymeti birdenbire aded manzumesinde girmeyecek
bir kıymete çıkıyor.
Mesela "akıl", senin muazzam fabrikanın bir aletidir.
Şayet Cenab-ı Hakk'a satmayıp da, kendi nefsinin hesabına çalıştırırsan
öyle meş'um ve ta'ciz edici bir alet olur ki geçmiş zamanın bütün elem
ve hüzünlerini, gelecek zamanın da korkunç hallerini senin biçare başına
yükletir; semeresiz, faidesiz muzır bir alet derekesine iner, asa-i
şeriat olacak yerde isyana inkilab eder. Bunun içindir ki: Ba'zı kimseler
bu şekilde aklın iz'ac ve ta'cizinden kurtulmak için ekseriyyetle sarhoşluğa,
yahud lüzumsuz eğlenceye koşar dalar ki, sarhoşlar da üç sınıfa ayrılır:
1- Hayrını, şerrini müdrik olmayan, sefihane bir şekilde
kafasını ispirto ile uyuşturan ebleh sınıfı.
2- Zamirinde gizlenen şekaveti meydana çıkarmak için sekri
yardımcı olarak kullanan şaki sınıfı ki, bu, cem'iyyet için muzır olan
sınıfdır.
3- Saltanat-ı ilahiyyeyi mütaleada "aklı" durup
Kudretin tecellilerindeki sıklet o teraziyi parçalayıp aklı, malın sahib-i
hakikisine satmadığı için, onu uyuşturmaya çalışan sınıf.
Simdi hangi sınıf olursa olsun zarar meydanda. Ve zarar nefsindeki kalmıyor,
cem'iyyete geçiyor, kendi nesline sirayet ediyor, neslinin birçok batnında
eksiklik başlıyor. İcabında cem'iyyet içinde kendisinden çok aşağı kimsenin
eğlencesi olabiliyor ...
|