BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM
Ma'na ufkunda doğup gönül alemlerini aydınlatarak, yine ma'na ufkunda gurup eden bu zatları bilmek ve bildirmek, yine kendilerine has bir yetenek. Bizim onlar hakkında bildiklerimiz kendi kaderimizcedir. Dedelerimiz, ''Altının kıymetini sarraf , İnsanın kıymetini insan bilir '' demişlerdir. Bundan sonra benim söylüyeceklerim; yine o zatın derslerinden bir misal ile : '' Yenmiş meyvaların kurumuş kabuklarından duyulan kokulardan ibarettir. '' MUHAMMED
ŞEMSEDDİN YEŞİL EFENDİ HAZRETLERİNİN 7 cildlik '' FÜYUZAT '' adlı KUR'AN
tefsirinin başındaki '' İNSAN ve KUR'AN '' yazısı, kendisini tanımak
istiyenler için yeterli bir tariftir. Çok
büyük bir hanımefendi olan o büyük zatın annesi Hanife Hanım, doğumunu
şu cümlelerle anlatır : Bendeniz bunu bizzat o mübarek hanımın ağzından dinledim.
Yavuz Sultan Selim zamanında doğudan gelen ecdadı, bu gün gerede yakınlarındaki '' Ümmü Kemal '' tekkesinde yatmaktadır. Tekkeye ve o yöreye adını veren o zata ''Olgunluk anası veya olgun kişi '' ma'nasına gelen '' Ümmü Kemal '' lakabı halk tarafından verilmiş. Sefere giderken, Gerede yakınlarında mola veren Yavuz Sultan Selim bu zatın namını duymuş kendisini davet etmiş, sohbet etmiş, hürmet etmiş. Şüpheci insanlara mahsuz bir sıfat alan merakını yenemiyerek, bu zatın büyüklüğünü sınama hevesine kapılmış. Söylentiye göre, lalasıyla gizlice anlaşıp hiç kimseye sezdirmeden gece lalasının ölmüş olduğu haberini yayıp, o zatı cenaze namazına çağırtmış. Namaz kıldırmak üzere tabutun başına geçen Ümmü Kemal Hazretleri birden bire arkasındaki padişaha dönüp : '' Padişahım, Ölü kişi niyetinemi, diri kişi niyetinemi ? '' deyince, padişah şaşkınlıkla : '' Tabii ölü kişi niyetine '' diyor. Namaz kılınıp bittiğinde ve tabut açıldığında, lalanın ölmüş olduğu görülüyor ; böylece Padişaha ve orada bulunanlara Allah dostlarının şakaya gelmiyeceğinin dersini veriyor. İşte kökü beşeriyetin Fahr-i Ebedisi Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselam'a uzanan bu mübarek ağacın meyvası Muhammed Şemseddin Yeşil Hazretleri, yarım asır ta'tilsiz, mazeretsiz Hazret-i Muhammed (s.a.v.) 'in muhabbetini gönüllere aşılamış. O'nun getirdiği Kitabı, eşsiz bir belagatla beyan etmiştir. Bu uğurda ne cefalara, ne eziyetlere katlanmıştır. Alem-i Cemal'e teşrif edecegi son aylarda şeker ve kalp hastalığının en kritik döneminde sendeliyerek, ayakları titriyerek manevi vazifesini devam ederken, yakın dostu olan doktorların '' İntihar mı etmek istiyorsunuz Efendim ! '' diyen bakışlarına, O ,mübarek kürsüsünden tebessim ederek : '' Anlıyorum, içinizden sizin vaziyetinizde olan bir hasta, değil kürsüye çıkmak, yatağında bile kıpırdamaması gerekir diyorsunuz, ama ben hesabını bilen adamın, Hakk ve hakikatı beyan etmeden senelerce yaşamaktansa , Hakk ve hakikati beyan ederek bir saat yaşamayı tercih ederim '' diyerek , geliş sebebini ve vazifesinin azametini bildirmiştir. Yine aynı doktorların kendisi için çok daha faydalı ve iyi olucağı inancıyla hastahaneye yatması gerektiği israrlarını kırmayıp, '' Pekala, bir ayda hastahanede yatalım bakalım '' deyip, 1 ayın sonunda Cedd-i A'lalarına kavuşmuştur. 13 yaşında '' Kürsi-i Muhammedi '' ye çıkıp elli sene nefes-i kudsisi, ve eşi bulunmaz eserleriyle, insanlığı aydınlatmıştır. 1947 senesinin 20 Şubat'ında çıkarmaya başladığı '' Hakikat Yolu '' mecmuasında, daha sonrada 1948'in 22 Mart'ında neşrine başladığı '' İslamiyet '' Gazatesinde uzun süreler islam dininin azametini sergiledi ve yüz küsür eşsiz eser bırakarak Hz. Muhammed (s.a.v.)'in kaldığı kadar (63)sene bu alemde kalıp 1322'de İstanbul ufkunda doğan bu hakikat güneşi 12 Rebiü'l-ahır 1389, (8 Temmuz 1968) pazartesi günü arkasında binlerce mahsun gönül bırakıp, yine İstanbul ufkunda gurup etti. Türbesi İstanbul Silivri kapı kabristanında Peygamberimizin mübarek torunu Seyyid Nizam Hazretlerinin cami ve türbesine giden yolun solundadır. ***
8-10
yaşlarında, ailesinin maddi yükünü ve hayatı boyunca insanların ma'nevi
yükünüü yüklenen bu zat, babasının vefatından sonra 13 yaşında Hatuniye
Camii'ne imam oluyor. Bu ilk vazifesini üstlendiği hatuniye camii'nin
tarihçesinin muhterem kız kardeşi Nüzhet Hanımefendi şöyle anlattılar
:
Bu harikulade hayatın bir yönü de beyan ettiği ma'nanın kaidelerine uygun mükemmel bir tüccar olmasıdır. Büyük dedesi Abdülkadir Geylani Hazretleri gibi zengin bir zat idi ve ma'nevi vazifesi karşılığı ücret kabul etmezdi. Cedd-i a'laları Hz.Muhammed(s.a.v.)'in siretinde olan bu zat-ı alanın çok önemli bir hususiyeti de, suretinin dahi o zat-ı a'laya benzemesidir. Kendisini görme şerefine erişenler ve şemail-i Peygamberi'yi bilenler, bunu şeksiz, şübhesiz tasdik ederler. Benim bu aciz beyanım yanında rahmetli büyük şair Muhyeddin Raif Bey'in o zat hakkında yazdığı şiir, onun harikulade evsafının bir aynasıdır. "Çok
mudur takdiskarın olsa her zerrem senin Hulasa, o bir insan-ı ekmel'dir, Burhanullah'tır. ***
Siyaset adamlarımızın, tarihi ve bilhassa Türk tarihini çok iyi bilmeleri gerektiğini sık sık tekrarlar, siyasilerimizin muvaffakiyetlerinden gurur duyar, hatalarınıda endişe ile izlerdi. Rahmetli Adnan Menderes'i " Türkiye bir Müslüman devletidir ve Müslüman kalacaktır, Müslümanlığın bütün icabları yerine getirilecektir" sözünden dolayı çok sevmiş ve hazin akibetine de çok üzülmüştür. İslamiyet Gazetesi'nin 151. sayısında, " Adnan Menderes " başlıklı yazısı, sahib-i kalb olanlara bir atıyyedir. İslam'a olan düşmanlıkları ve tecavüzleri her an takip eder, darbeyi anında indirirdi. Mesela: Yakovas'ın; " Nurlu Ufuklara " adlı eserinde, Müslümanlığa, Fatih Sultan Mehmed'e ve Türklüğe yönelttiği hayasızca hezeyanlara İslamiyet Gazetesi'nde, "Metropolid'e Cevap" adı altındaki yazılarında (daha sonra kitab olarak çıkmıştır) öyle perişan etmiştir ki bir gün İstanbul piyasasının sayılı tüccarlarından Yorgo Çilingiroğlu geldi ve kendilerine şu ricada bulundu: " Efendim, zat-ı alinize sonsuz saygım vardır bilirsiniz, bu yüzden Hristiyan ekalliyet beni size elçi olarak gönderdiler. İslamiyet Gazetesi'ndeki " Papaza Cevap " adlı yazınızı artık kesmenizi rica ediyorlar.. 'Çocuklarımız dinlerini terk ediyor' diyorlar." O zat cevap olarak, " Sayın Çilingiroğlu, bu isteğiniz şahsıma ait istek olsaydı derhal kabul ederdim. Ama bu iş Allah'ın ve O'nun Resülünün hukukunun müdafaasıdır, bunu yapamam " dedi. Aynı gün Yüksek Ahlak Derneği'nde o zatın konferansını ağlayarak dinleyen Yorgo Çilingiroğlu giderken elini öptü:" Efendin Hazretleri, şimdiye kadar Çilingiroğlu'nu kimse ağlatamadı, siz ağlattınız " dedi. Ve
yine 1951 senesinde Vatan Gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman, neşrettiği
bir yazısında " İslamiyet Gazetesi zehir saçıyor " diyor.
O mübarek zatın 2 Nisan 1951 tarihinde İslamiyet'in 155'inci sayısında
çıkan cevabı yazısından ufak bir bölümü, ehl-i irfan'a arz etmek isterim: Bu hadiseden sonra Ahmet Emin Yalman'ın: " Gazetecilik hayatımda tek bir kimse sırtımı yere getirdi, o da maalesef bir din adamı" dediği söylenir. "İnsanın
ahmak dostu olacağına akıllı düşmanı olsun" derler. Aynı Ahmet
Emin Yalman, batıdan Müslüman olmak veya Müslümanlık hakkında bilgi
edinmek isteyen bir kimseye tesadüf ederse " Bu hususta tek merci
vardır o da Şemseddin Yeşil Hoca'dır, ona gidiniz" dermiş. Evet,
Şemseddin Yeşil Efendi'nin huzurunda 49 gayr-i müslim İsslam'ı seçmiştir.
Bunlardan birinin hikayesi şöyledir: O
mübarek hayatın, en önemli hadiselerinden biri de şudur: Şimdi, bu suale o zatın verdiği cevabı yine kendi eserinden nakl edelim: " Buradaki zulüm, zulm-ü memduhtur, adl'in mukabili olan zulüm değildir, Cehil de makbul cehildir, ilmin mukabili olan cehil değildir. O insan ki nefsinin kuvvetli zalimi oldu, Hak ve hakikatin gayrısının da cahili oldu, emaneti almak hakkına haiz oldu. Demek oluyor ki emanet-i ilahiyye; nefislerin hayrını ayağının altına alan, Hak ve hakikatten maadasına cahil olan insanda bulunuyor. Onun için emaneti kalb taşır, zira kalb mevzi-i nazar-ı Haktır. Sahib-i kalb olanda ancak Hz. İnsan'dır.. Bunun üzerine o müşteşrik papaz, aldığı cevaptan çok memnun: "Efendim, evladınız yok mu ?" deyince o zat-ı ala " Henüz evli değilim " diyorlar. "Hayır, onu demek istemedim, sizin gibi zatların çocuğu etten, kandan olmaz, eseriniz yok mu ? demek istedim. Bu ilmi beraber mi götüreceksiniz, beşeriyetin istifadesine sunmayacak mısınız ?" diyor ve eserlerin yazılmasına sebeb oluyor. Bu fani alemden, Beka alemine geçtiğinde, bizlere muhterem zevceleri Fikret Hanımefendi'yi ve Hüseyin Ezan isminde edeb ü vefa ve fazilat timsali bir evlad bırakmış ve o mübarek zatdan da bugün Muhammed Şemseddin, Ali Akdes ve Ahmed Seccad isimlerinde erkek evladları ile Fatıma Nur Hadra isminde bir kız evladı dünyaya gelmiştir. Hanedan-ı
Ehl-i Beyt-i Mustafa'yı sevmeyen Allah bizleri Resulünden ve evlad-ı Resul'den ayırmasın. Amin
|
[ Ana Sayfa ] [ Kimdir ] [ Eserleri ] [ Sohbetleri ] [ Türbesi ] [ Kitabevi ] [ İslamiyet Gazetesi ] [ Hakkında Yazılanlar ] |